Tuhaf bir yer burası. Bir kaos ortamı. Daha önce izlediğim bir filmin içindeymişim gibi hissediyorum.
Boynum bir garip duruyor. Her yerim kan olmuş. Sanırım kırılmış boynum, tam olarak algılayamıyorum ne olduğunu.
Bir grup insan var etrafta. Kiminin bir yerleri sakatlanmış, ayağa kalmaya çalışıyor. Kimisi ölmüş paçavra gibi yerde duruyor.
O kaosun içinde "
En Güzel" duruyor. Ama biliyorum ki o "
En Güzel" aynı zamanda "
En Çirkin". İçimde çok büyük bir tiksinti var, aynı büyüklükte bir aşkla karışıyor. Doğru olanı yapmanın verdiği rahatlıktan eser yok.
Etrafıma bakıyorum. Bedenimden çok uzaktayım.
En Güzel'in ayaklarının altında bembeyaz elbiseli bir kız var. Can çekişiyor. Vücudu bir garip duruyor sanırım yükseklerden düşmüş.
Sol tarafta simsiyah bir adam var. Vücuduyla, kıyafetleriyle tam bir komandoya benziyor. Tek gözüne saplanmış uzun bir demir parçası var, onu çıkarmaya çalışıyor.
Etrafıma bakmayı bırakmaktan korkuyorum. Kendimi görmekten korkuyorum. Ama merak ediyorum. Ve bakıyorum: Devasa bir pencerenin yanındayım. Pencere kırılmış. Yerde oturuyor gibiyim ama tam da öyle değil. Boynumun garip duruşunun sebebini görüyorum. Kırık cama saplanmış vücudum. Boynumun bir tarafından giren cam diğer taraftan çıkmış. Gözlerim açık, elimde kırık bir hançer duruyor.
Kalbim göğsümden fırlayacak gibi atıyor.
Ama öldüm aslında.
Nasıl olduğunu biliyorum:
En Güzel'in aşkı ve
En Çirkin'in verdiği o tiksinti o kadar büyük ki ölmüş olmam onu hissetmeme engel olamıyor.
Hareketlendi ortalık. Çok fazla dikkat etmediğimi fark ediyorum çünkü yüzlerce insan görüyorum bir anda.
En Çirkin'in kahkahasını duyuyorum!