Sayfalarım

1/28/2010

Kimin Umrunda

Mutlu değilim. Asla yapmam dediğim şeyleri yaptım belki mutlu olurum diye aksine mutsuz oldum daha fena. Herkes benim gibi belki herkes mutsuz herkes sorunlu... Ben mutluyum diyebilen biri var mı?
Düşünüyorum mutlu olmak için neler yaptığımı ve kızıyorum kendime.

Başkalarına sarıldım hayata tutunmak için, mutlu olmak için... Sonra bir baktım ki kendimi kaybetmişim unutmuşum nasıl biri olduğumu, yaşadıklarımı...

Sanki hiç yaşanmamış gibi davranmak istedim. Herşeye yeni baştan başlayayım dedim. Küçük bir çocuk gibi saf olmak istedim. Küçüklüğümü düşündüm o zamanlar nasıl diye hatırlayabildiğim şeyler küçük, saf bir çocuğun anıları da değildi. Belki biraz daha kurcalarsam bulurum dedim en kötüleri geldi gözümün önüne...

Anladım ki ben hiç saf olmamışım, ne zaman ki kendimi bilmişim o zaman kaybetmişim saflığımı...

Tek başıma yapmadım bunu kendime. Biliyorum ki tek suçlu ben değilim. İsim vermek saçma ama yine de kızgınım herkese bana bunları yaptıkları için. Böyle büyümek istemedim ben büyüyemedim de zaten bi yanım hep küçük bir çocuk gibi kaldı. Öyle zamanlarda gösterdim ki o çocuğu insanlar aptal olduğuma inandı.
Önceleri umursamazdım kimin umrunda derdim. Sonra farkettim ki BENİM umrumda!!! Bana yapılanlar, başıma gelenler... Tek suçlu ben değilim.. Evet benim de payım var belki yaşananlarda ama siz de suçlusunuz... Hepiniz!

Ben...

Kocaman bir evrende küçücük bir hücre olarak başladım hayatıma. Başka canlıların parçalarıyla beslenerek büyümeye başladım. Her bir parçada biraz daha geliştim büyüdüm. Ben büyüdükçe daha önce parçalarıyla doyabildiğim canlılar küçük gelmeye başladı. Daha büyüklerini aradım. Bulduklarımdan parçalar kopardım kendime kattım.
Suda gezerken bir anda karaya çıktım daha da vahşileşti sonra herşey. Bu sefer sadece başka canlılarla değil onların iskeletleriyle de kendime birşeyler katmayı öğrendim. Gözlerim başka görür oldu herşeyi, bir şeye dokunduğumda hissettiklerim değişti. Daha yırtıcı, daha saldırgan oldum.
Hala gelişmekte olan tuhaf bir canlı oldum bende. Tıpkı bir zamanlar benimde yaptığım ve hala yapmakta olduğum gibi benden de artık birşeyler koparıyorlar.
Onlar gelişiyor, ben gelişiyorum ve evren hala genişliyor.

Çocuk

Upuzun bir yol vardı önünde; karanlık, dar, ıssız. Korkuyordu o yola girmeye küçük çocuk iki adım ilerisini bile göremiyordu çünkü. Geriye baktı; aydınlıktı. Arkasına dönüp koşmak istedi ama sanki görünmez bir duvar vardı aydınlık yolla arasında. İlerlemek zorundaydı. Düşündü, "daha önce hep bir şekilde ilerlemiştim şimdi de yapabilirim" dedi kendi kendine.
Korkudan bacakları titriyordu. Derin bir nefes alıp ilk adımını attı karanlığa doğru. Ve düştü...

Passion..

Passion. It lies in all of us. Sleeping...waiting...and though unwanted...unbidden...it will stir...open it's jaws, and howl.
It speaks to us...guides us. Passion rules us all. And we obey. What other choice do we have?
Passion is the source of our finest moments. the joy of love...the clarity of hatred...and the ecstasy of grief.
It hurts sometimes more than we can bear. If we could live without passion, maybe we'd know some kind of peace. But we would be hollow. Empty rooms, shuttered and dank.
Without passion, we'd truly be dead..